Taahhüdü İhlal Suçu Nedir Ne Yapılmalıdır?

Taahhüdü İhlal Suçu Nedir Ne Yapılmalıdır?

14 Nisan, 2017 by Atalay in Genel

Hazır 3. yargı paketi ele alınmışken “taahhüdü ihlal” olgusu da bu pakette değerlendirilmeli miydi o kanun koyucunun takdiridir. Fakat biz kamuoyunda sıkça duyulan fakat içeriği bilinmeyen bu suçu açıklamaya çalışıp kanaatimize göre olması gerekenleri sıralayacağız.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 111. maddesi icra takibi yapıldıktan sonra alacaklının satış talebinden önce borçlunun borcunun taksitle ödemeyi vaat etmesini düzenlemiştir. (haciz işleminden önce ve sonra) Bu şekilde yapılan vaat için muntazam taksitlerle ödeme taahhüdü ve ilk taksidin derhal verilmesi gerekmektedir. Bu şekilde bir taahhüt verilmesi halinde icra işlemleri derhal durur (satış vs.) Bu sözleşmeyle birlikte haciz isteme süreleri de durur. (on yıla kadar)
İşte yine aynı kanunun 340. maddesi bir taahhüt bulunması ve makbul bir sebep olmaksızın bu ödemeyi ihlal eden borçlunun, “alacaklının talebi halinde” 3 aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılabileceğini öngörmektedir. Yani taahhüdü ihlal suçunun oluşabilmesi için ortada önce geçerli bir taksit sözleşmesi olacak (alacaklı, borçlu ve icra müdürü imzalı) ve borçlu da taksidinin ödeme vakti gelmesine rağmen makbul bir sebep olmadan bu borcunu ödememiş olacaktır. İşte bu durumda alacaklıya bir şikayet hakkı doğmakta ve şikayet üzerine borçlu 3 aya kadar (borcunun tamamını/taksit miktarını ödeyene kadar) hapisle tazyik edilebilmektedir.

Yukarıda bahsi geçen hapisle cezalandırma suçu bir kereye mahsus bir suç değildir. Yani borçlunun her ihlal ettiği taksit vaadi mucibince alacaklı hapis isteminde bulunabilecektir. Bu sefer de kamuoyunun gündemine borç yüzünden hapse girmenin haklılığı tartışılır hale gelmiştir. Zaten maddi durumu elvermediği için taksidini ödeyemeyen borçlu bu sefer de hapse atılmakta borcunu ödemesi neredeyse imkansız hale gelmektedir. Aynı durum çek konusunda vardı ve bu konu halledildi.

Ama madalyonun bir de diğer yüzü var. Önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere artık ev eşyasının haczi neredeyse hayal oldu. Alacaklı da bu sefer hakkettiği alacağını tahsil konusunda sıkıntı yaşamaya başlayacaktır. Elinde halihazırda borçluyu hapisle zorlayarak tahsil etme gibi bir imkanı vardır ve bu sayede bazen alacaklarını -borçlu hapisten kurtulmak için ödemeyi yaparsa- tahsil edebilmektedir. Her ne kadar kanun koyucu zayıfın yanında olmalı ise de her borçlunun zayıf olduğu iddia edilemeyecektir. Kanundaki her madde borçluyu korumaya yönelirse bu kez de alacaklı zayıf duruma düşecektir. Bunun kabulü halinde de kimsenin kimseye borç vermemesi kaçınılmaz olacaktır. Diğer taraftan silahların eşitliği ilkesince de alacaklının elinden alınan ev eşyası haczindeki zorluklar gözetildiğinde bu maddenin yürürlükte kalması alacaklı açısından yararlı olacaktır.

Bu maddenin kaldırılmasını savunan kişilerce de, bir şahsın borcu yüzünden hapisle cezalandırılması insan haklarına aykırı görülmektedir. Hele bir de 2 senenin altında hapis cezası alanların bile hükmün açıklanması geriye bırakılırken; maddi imkansızlığı yüzünden borçlunun 3 ay gibi uzunca bir süre hapse girmesi kafalardaki soru işaretlerini silememektedir.

Şu anda taahhüdü ihlal suçunun hapisle tazyik yerine idari para cezasına dönüştürülmesi yönünde bir kanun teklifi var ama zaten borcunu ödememiş borçlu bu para cezasını nasıl ödeyecek eleştirisi getiriliyor. Bakalım kanun koyucu nasıl bir yol gözetecek. Alacaklının elindeki en büyük kozu mu alacak, internet ortamında forumları doldurup taşıran borçluların yakarışlarına sırt mı çevirecek? Bunu zaman gösterecek…

Bildiğiniz üzere bir borç ilişkisinde borçlunun borcunu ödememesi halinde -en kısa yöntem olarak- alacaklı tarafından İİK gereğince icra takibi yapılmaktadır. Bu icra takibi sonrasında da borçlu borcunu öderse sorun çıkmamakta fakat borç ödenmezse alacaklı tarafından haciz yollarına başvurulmaktadır. Hukukumuzda borçlunun (eski hukuk sistemlerindeki gibi) borcunu ödeyinceye kadar hapisle cezalandırılması diye bir müessese yoktur. Fakat İİK istisnai olarak bazı durumlarda hapis cezasını öngörmüştür. Bunlara örnek verecek olursak;

İİK 76 gereğince mal beyanında bulunmayan borçlu (alacaklının talebiyle),

İİK 331 gereğince alacaklıyı zarara uğratmak kastıyla belirli hareketleri yapan borçlu, haciz yolu ile takipten sonra kasıtlı olarak aciz durumuna düşen borçlu,

İİK 333 gereğince iflas idaresinin veya alacaklının oyunu değiştirmeye çalışan ve bundan menfaat elde eden kişi, ticaret şirketlerinde yönetici konumda olup da alacaklıları zarara uğratma kastıyla/taksirle hareket eden kişi,

İİK 334 gereğince alacaklıları aldatmaya/zaman kazanmaya yönelik davranışlar sergileyen borçlu,

İİK 335 gereğince üzerinde hapis hakkı bulunan eşyayı kaçıran/gizleyen borçlu/kiracı ile tahliye etmesi gereken konuta kasıtlı olarak zarar veren KİRACI,

İİK 337 gereğince mal beyanında bulunmayan/beyanda malını eksik gösteren/aktifindeki mal yerine aldığı malı göstermeyen ya da beyandan sonra bu mallar üzerinde tasarruf eden borçlu,

İİK 338 gereğince kendisinden istenen beyanı gerçeğe aykırı yapan borçlu, aciz vesikası alınmış olmasına rağmen asgari ücretten fazla bir kazanç elde edip bunun üzerini borçluya teslim etmeyen borçlu,

İİK 339 gereğince sonradan kazandığı malları beyan etmeyen borçlu,

İİK 340 gereğince İCRA TAAHHÜDÜNE UYMAYAN BORÇLU,

İİK 341 gereğince çocuk teslimine uymayan veli,

İİK 342 gereğince alacaklıya teslim edilmiş taşınmaz/gemiye haklı bir sebep olmaksızın giren borçlu,

İİK 343 gereğince yalnız kendisi tarafından yapılacak bir işi yerine getirmeyen, irtifak kurması/kaldırması gerekirken bunu yapmayan borçlu,

İİK 344 gereğince NAFAKA borcunu ödemeyen borçlu (alacaklının talebiyle),

İİK 345 gereğince idare ve temsille görevli olup şirketin iflasını istemeyen kişiler ile ihalede menfaat karşılığı açık artırmadan çekilen kişiler,
ile ilgili olarak fiilin öğrenildiği tarihten itibaren 3 AY her halde olay tarihinden itibaren 1 YIL içerisinde şikayet edilmezse şikayet hakkı düşer.

Bu sebeple yukarıdaki fiillerden birini işlemiş olmanız halinde (konumuzda taahhüdü yerine getirmediğiniz takdirde) bu sürelerin geçip geçmediğini incelemek gerekir.

Önceden bu cezaların ertelenemeyeceği, para cezası veya başkaca bir tedbire çevrilemeyeceği yönündeki 352/a hükmü 2005 yılında kaldırılmıştır.

Mahkemece verilen bu kararlara ise tefhim (kararın yüzünüze karşı okunması – yani karar anında duruşma salonunda idiyseniz) veya tebliğ tarihinden itibaren 7 gündür. Bu süreyi geçirince de itiraz süreniz düşer. Büyük bir yerleşimdeyseniz kararı veren mahkemeden numara olarak bir büyük mahkemeye (Misal kararı Ankara 1. İcra Mahkemesi verdiyse 2. İcra Mahkemesine); tek icra mahkemesi varsa Asliye Ceza Mahkemesine başvurmanız gerekir. İTİRAZ ÜZERİNE VERİLECEK OLAN BU KARAR KESİNDİR. Yani bundan başka üst yargı yolu (istinaf veya temyiz gibi) mümkün değildir. Onun için mahkeme kararı aleyhinize ise bu süreyi kesinlikle kaçırmayın.
Şimdi de taahhüt nedir, nasıl ve nerede yapılır konularını açıp, ertesinde de konuyu irdelemek istiyorum.
Herhangi bir borçlu haciz işlemlerine maruz kalıp komşularının/akrabalarının gözünden düşmemek için alacaklı ile borcunun TAKSİTLER HALİNDE ödeyeceğini TAAHHÜT etmekte ve böylece borç taksitlere bölünerek alacaklıya ödenmektedir. Bu sayede borçlu borcundan kurtulmakta alacaklı da -taksitle de olsa- alacağına kavuşabilmektedir. Yani taahhüt işlemi borçlunun iradesiyle isteyerek imzaladığı bir sözleşme kabilinden sayılabilirse de; bunun altında manevi baskıların da olduğu tartışma götürmez bir husustur.

İİKda taahhüdü 111. maddede düzenlemiş olup;
“Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur.(İCRA İŞLEMLERİNİN DURDUĞU AÇIKÇA BELİRTİLMİŞTİR.)

Şu kadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. (BURADA TAKSİT SÖZLEŞMESİNİN ŞARTLARI DÜZENLENMİŞTİR)
Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması halinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. (BURADA TAŞINIR/TAŞINMAZ SATIŞLARI İÇİN ÖNGÖRÜLEN ZORUNLU SÜRENİN DURACAĞI DÜZENLENMİŞTİR. ALACAKLI LEHİNE BİR DÜZENLEMEDİR.)

Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.” hükmüne amirdir.

Bu taahhüdün yapılmasının ertesinde icra işlemleri kendiliğinden durur. Fakat uygulamada çoğu alacaklı icra işlemlerine devam etmekte, borçlu ise hem kanun maddesini bilmediğinden, hem borçlu olmanın vermiş olduğu elemden bu hususa itiraz etmemektedir. İcra işlemleri de devam edince borçlunun ödemede güçlüğe düştüğü de defaatle görülmüş bir husustur. Yani alacaklı kötü niyetle hareket ederek ortada bir taahhüt olmasına rağmen yapamaması gereken icrai işlemleri yapmaya devam etmektedir.

Taahhüdün verilmesi sayesinde alacaklı artık borçlunun borçlarını zamanında ödeyeceğini bilmektedir. Taahhüdün verilmesi iki anda da olabilmektedir. 1. Hacizden önce 2. Hacizden sonra. Aslında hacizden önce kanunda düzenlenmemiştir; fakat biz 78/II ve 340. maddeler ile bu yorumu yapabilmekteyiz. Kaldı ki bu şekilde de uygulamalar mevcuttur.

Bu taksitle ödeme taahhüdü MUTLAK SURETTE İCRA DAİRESİNDE/İCRA MÜDÜRÜ HUZURUNDA yapılmalıdır. Fakat, haciz esnasında tutanak altına alınan ve yine borçlu, alacaklı, icra müdürü imzası ile de taahhüt işlemi yapılabilir. Bahsedilen bu yöntem taahhüt işleminin şekil şartıdır. Bu şekilde yapılmayan sözleşmeler kesinlikle geçersizdir.

Hacizden önce yapılacak olan taahhüdün 111. maddeye uygun olması gerekmez. Borçlu ile alacaklı taksit miktar ve zamanlarını istedikleri şekilde düzenleyebilirler. Bu sözleşmede taksit miktarları belli olmalı; taksit tarihleri açık olmalıdır. Bunlar açık ve sarih değilse 340. maddeye göre cezalandırma gündeme gelmeyecektir! Ayrıca HACİZDEN ÖNCE YAPILACAK OLAN TAKSİT SÖZLEŞMESİ KESİNLİKLE ALACAKLININ MUVAFAKATI İLE MÜMKÜNDÜR. Yani alacaklı istemezse bu şekilde sözleşme yapılamaz.
Hacizden sonraki taahhütte ise 111. maddeye uyulması şarttır. Yani mallar haczedilmiş ama satılmamış iken borçlu borcunu düzenli taksitlerle ödeyeceğini taahhüt ederse ve bu taahhüt 111. maddeye uygunsa artık alacaklının onayı aranmaz. Bu sayede İCRA TAKİBİ KENDİLİĞİNDEN DURUR. Fakat bu taahhüdün şartları; borçlunun satış talebinden önce bu taahhüdü yapması, yeteri kadar malının haczedilmiş olması, her taksit borcun 1/4den aşağı olmamalı, ilk taksit derhal ödenmeli, kalan taksitler de en geç aydan aya ödenecek şekilde ve en geç 3 ayda tamamlanmalıdır.

Bunu örnekle açıklayacak olursak; 4.000 TLlik bir borcun taksitle ödenme teklifi 15 Şubat 2013te yapılmış olsun. Bu miktarın en az 1.000 TLsi derhal 15 Şubat 2013te ödenmeli geriye kalan 1.000 TLlik taksitler de 15 Mart, 15 Nisan, 15 Mayıs 2013 tarihlerinde ödenmelidir. Ya da bu taahhüt 15 Şubatta 1.500 TL, 15 Martta 1.250 TL ve 15 Nisanda 1.750 TL ödenecek şekilde de düzenlenebilir. İşte bu şartlara uyulmadan düzenlenen taahhüt de kanuna aykırı olacağından 340. madde gereğince tazyik hapsi istenememesi gerekir. BORÇLULARIN EN ÇOK DİKKAT EDECEKLERİ VE BELKİ DE ONLARI HAPİSTEN KURTARACAK EN ÖNEMLİ DETAY DA BURADADIR.
Tazyik hapsini düzenleyen 340. madde ise “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.” hükmüne amirdir.

İşte bu aşamada icra tetkik mercii (icra mahkemesi) artık kendine has olan yargılama yöntemi yerine CEZA MAHKEMESİ gibi yargılama yapmaktadır. Hatta bu aşamada yapılacak olan temyiz incelemesi dahi Yargıtayın ilgili dairesinde CMK hükümlerine göre yapılır. Yani cezai işlemlerin icra mahkemesince tetkiki, olağan işlerden ayrı bir yöntemle icra edilmektedir.

Yukarıda bahsedildiği şekilde kanuna uygun olarak düzenlenen bir taahhüt bulunması halinde artık borçlunun taahhüt ettiği miktarları tarihinde ödeme zorunluluğu vardır. Bu zorunluluğa herhangi bir sebeple uymaması halinde de alacaklının 3 ay içinde borçlunun hapsedilmesini isteme hakkı vardır. Her ne kadar kanunda makbul bir sebep olması halinde ödemenin yapılamaması geçerli kabul edilse de, mahkemeler genellikle bu taahhüdü ihlal edenleri hapisle tazyik etmektedir. Zira, makbul sebep dar yorumlanmakta zaten alacağına geç kavuşan alacaklı bir nebze korunmuş olmaktadır. Bu hapis de borçlunun ödeme yapması halinde sona ermektedir. Ama başka bir taksit daha ihlal edilirse bir hapis daha gündeme gelmektedir. Ayrıca bir taksidin dahi ödenmemesi halinde durmuş olan satış işlemleri devam eder. Yani taahhüt ile duran haczedilmiş malları satma işlemi, taksidin ihlali ile alacaklı icra dairesinden satış isteyebilir. Bu durumda da artık sadece taksit miktarı değil borcun tamamını karşılayacak kadar mal satışı yapılır.

Özetle, aslında taahhüdü ihlal eden borçlu aleyhine zaten bütün haczedilen malların satılması mümkündür. Fakat alacaklı alacağına bir an evvel kavuşmak için borçlunun 1-3 ay arası hapsini istemekte bu sayede borçlunun bir şekilde borcunu ödemesini zorlamaktadır. Ve bu taktikle, taahüdü ihlal eden borçluyu hapsettiren alacaklı alacağına daha kısa sürede ulaşmaktadır. Fakat asıl sorun borcunu ödemek için hiçbir şekilde maddiyat bulamayacak borçlulardadır. Bu kişiler zaten sıkıntılı bir süreci yaşamakta, para bulamamakta bir de üstüne hapis cezasına çarptırılmaktadır. İşte tartışma da tam bu noktada çıkmaktadır.

Bir yandan para borcunu ödememesinden dolayı kimsenin hapisle cezalandırılmadığı bir sistemden bahsederken, diğer yandan taksidini ödemediği için bir kişinin cezalandırılması aslında büyük bir tezat oluşturmaktadır. Fakat burada iki ucu keskin kılıç bir durum olduğu da tartışmasızdır. Kanun koyucu bir yandan borçluyu, diğer yandan alacaklıyı korumak istemektedir. Kanunda borcunu ödemeyen ve ev eşyası da kolay kolay haczedilmeyen borçlulara karşı yapacak çok da fazla bir şey bulunmamaktadır.

Yazıyla ilgilenen borçlulara tavsiyem 340. madde ile ilgili değişiklik yapılana kadar HİÇBİR ŞEKİLDE TAKSİTLE ÖDEME TAAHHÜDÜ VERMEMELERİDİR. Zira bu konuda ne yapılacağı hangi güç odaklarının bu maddenin değişmesi/değişmemesi yönünde baskı yaptıkları tarafımızca bilinmemektedir. Bu sebeple de kanun maddesinin kesinlikle değişeceği yönünde bir açıklama yapmak imkansızdır. Yani madde değişmediği takdirde tazyik hapisleri devam edecektir.

Not: Yukarıda yazılan yazılar sadece bilgilendirme amaçlı olup yazarın kişisel yorumlarıdır. Hukuki destek için bir avukatla yüz yüze görüşülmesi önemle ve şiddetle tavsiye olunur.

Avukat Web Sitesi Tasarımı